DOĞU KARADENİZ'DE YAYLA VE YAYLACILIK KÜLTÜRÜ
YAYLA VE YAYLACILIK
“Türkçede yayla’’ denince, hayvanların otlatıldığı yüksek yerler ve
dağlar akla gelir. Yaylalara Yaylak sözü de denilmektedir. Kışlak deyiminin bir
karşılığıdır. Yani, “yazın oturulan yer” manasına gelir. Burada, eski
Türkçedeki ya ve yay sözlerinin değişmelerini anlatacak değiliz. Bu sebepledir
ki, eski Anadolu metinlerinde, yay evi, yazla evi, yaz evi gibi, aynı kökten
gelen değişik deyişlere rastlanır. Eski Orhun yazıtlarında da yaylag, “yayla,
yazın oturulan yer” manasına gelirdi. Yayladım, yaylayur, yaylayurmen gibi, “yaylaya
çıkmak, yazlığa gitmek ve yazlamak” anlayışları ile ilgili eski fiil köklerine
de rastlıyoruz.”

Yaylacılık Kültürü: büyük ölçüde hayvancılığa dayalı mevsimlik bir hareket olup, yaz mevsiminde insanların hayvanlarıyla birlikte yayla adı verilen geçici yerleşmelere göçmelerini, orada bir süre kalmalarını ve ekonomik faaliyetlerde bulunmalarını kapsamaktadır.

Yayla hayatı Haziran ayının başından
Eylül ayının ilk haftasına kadar sürüp giden üç aylık bir dönemi kapsar.
Havalara göre bu süre azalıp, kısalabilir.
Yaylada günlük hayat çok erken başlar. Sabah erkenden kalkılıp, sığırlar
sağılır. Sütün kaymağı alınıp kaymak kabında, kaymağı alınmış süt ise peynir
kazanında biriktirilir. Güneş doğarken hayvanlar çözülür ve yayıma bırakılır.
Hayvanlar yayıma (otlak alanı) götürüldükten sonra ahırın gübresi temizlenir.
Gübrenin temizlenmesinde ağzı geniş bir kazma ile, "süpürgelik"
denilen dalları sert ve esnek yapıda olan bir cins çalıdan yapılmış ahır
süpürgeleri kullanılır. Ahırın ortasında toplanan gübre, evin önünde uygun bir
yerde biriktirildiği gibi sepetlerle çayırlıklara götürülüp serpilir. Bazen de
günlük gübre ahırın iç duvar yüzeyine ya da taşların üzerine yapıştırılarak
kurutulmaya bırakılır. Bir müddet sonra kuruyan gübreler "tezek"
haline gelir. Bunlar odunu yanında ek yakacak olarak kullanılır (Haberal, H. 2013,s.145)

Yayla: Fiziki coğrafyaya göre “zengin otsu bitkilerle kaplı yüksek
arazi parçası” olarak tanımlanan
yaylalar, beşeri coğrafya açısından “sadece hayvancılık ve buna bağlı
olarak da tarımsal etkinlikleri de içerisine alarak hayvancılıktan elde edilen
ürünlere dayalı üretim tarzına bağlı geçici bir yerleşim yeri olmayıp, boş
zamanların değerlendirilmesinden insan sağlına, panayırlar, şenlikler, gelenek,
görenek, adet, inanma, törelere dayalı birçok uygulama pratikleri içeren çok
yönlü ve çok amaçlı işlevleri olan bir mekândır” boş zamanların değerlendirilmesinden insan sağlına, panayırlar,
şenlikler, gelenek, görenek, adet, inanma, törelere dayalı birçok uygulama
pratikleri içeren çok yönlü ve çok amaçlı işlevleri olan bir mekândır.
Yaylacılık: Büyük
ölçüde hayvancılığa dayalı mevsimlik bir hareket olup, yaz mevsiminde
insanların hayvanlarıyla birlikte yayla adı verilen geçici yerleşmelere
göçmelerini, orada bir süre kalmalarını ve ekonomik faaliyetlerde bulunmalarını
kapsamaktadır. Yaylacılık tümüyle yerleşik insan gruplarının, yani yaylacı
köylülerin gerçekleştirdikleri mevsimlik bir faaliyettir.
Yayla
Turizmi: Doğayla iç içe
yaşamayı sevenler veya macera tutkunlarının genellikle günübirlik kullanım veya
kısa süreli konaklama amacıyla yüksek rakımlı yerlerde yaptıkları turizm
faaliyetidir (Haberal, H. 2011)
“Yaylalar, hukuki açıdan, devlete ait yerlerden iken, bir tahsis belgesine dayanarak veya
öncesi bilinmeyen süreden beri, tahsisli olduğuna dair bir hakka tutunarak, bir
veya birkaç köy ve kent halkının birlikte oturup kalktığı, çoğunlukla geçici
olarak otundan, suyundan ve havasında yararlanılan yüksek yerlerdir” .
Yayla sözcüğünün kelime anlamı sözlükte
şu şekilde yer almaktadır; 1. Akarsularla derin bir biçimde yarılmış,
parçalanmış, üzerinde düzlüklerin belirgin olarak bulunduğu, deniz yüzeyinden
yüksek yeryüzü parçası, plato. 2. Dağlık, yüksek bölgelerde, kışın hayat
şartları güç olduğu için boş bırakılan, yazın havası iyi ve serin olan, hayvan
otlatma veya dinlenme yeri.
Yayla kavramı ile ilgili olarak,
bugüne değin başta coğrafya alanındaki yayınlar olmak üzere, çeşitli eserlerde
tanımlar yapılmıştır. Bu tanımların, benzer yönleri bulunmakla birlikte, kapsam
bakımından kısmen farklılıkların varlığı da bir gerçektir.
“Yılın belirli bir süresi içinde hayvan
atlatmak, ziraat yapmak ve geçimin sağlanmasında menfaat temin eden her türlü
işte çalışmak, hatta dinlenmek için çıkılan veya gidilen, köyün hayat sahasının
dışında kalan, çok defa köyün müşterek mülkü olan, köyden ayrı ve çok zaman pek
uzak olmakla beraber sosyo-ekonomik bağlarla tamamen köye bağlı bir mahal veya
köyün esas geçim sahasına ekli ikinci bir bölümü.”
Yayla kavramını geniş çerçevede
ele almakta ve yaylanın ne olduğu konusunda şu bilgiyi vermektedir: “ Yayla,
yerleşme coğrafyası terimi olarak çoğu kez geçici bir yerleşme yerini anlatır.
Yaylalar yaz mevsiminde en sıcak aylarda çıkılan ve geçici olarak yerleşik hale
getirilen mahallerdir. Yaylalar genellikle geçici bir yerleşme yeri olmaları
yanında, insanların bir süre ekonomik faaliyette bulundukları mahallerdir.
Yaylalar, göçebelerin, yarı göçebelerin, yaylacı ve yarı yaylacıların geçim
alanları olmalarından başka, kasaba ve kent halkının da çeşitli yönlerden
ilgilendikleri alanlardır.” Bu yaklaşım, yaylanın geçici bir yerleşim yeri
olduğunu vurgulamakta, ancak ekonomik ve sosyal bakımdan daha geniş olarak
düşünülmesi gereken bir yer olduğunu göstermektedir.
Yayla tanımları incelendiğinde,
tanımlarda farklı yaklaşım görülmektedir.
Fiziki cepheden Yayla,
yükseklik, serin yer ve yaz mevsimi boyunca hayvanların otladığı zengin otsu
bitkilerle kaplı yüksek arazi parçası elemanlara vurgu yapılmaktadır. Bu
durumda fiziki coğrafya cephesinden yayla
“her şeyden önce, yazın çıkılıp yerleşilen yüksek ve serin yer, bir
köy-altı yerleşme şekli, yaz mevsimi boyunca ahır hayvanlarını beslemek, nadir
olarak ta tarımsal faaliyetlerde bulunmak için yararlanılan bir yaşama alanı ve
geçici bir yerleşme yeri” olarak tanımlanabilir.
“Yaylalar genel olarak köy ve kasaba gibi topluluklara tahsis
edilmiştir. Coğrafi açıdan dağ silsileleri üzerinde bulunan geniş alanlara
yayla adı verilmekte olup şekil itibariyle yüksek dağların üzerinde bulunan,
akarsuların açtığı vadilerle yer yer parçalanmış olan düzlüklerdir”
Yayla ile ilgili olarak yapılan
bu geniş kapsamlı tanımlardan çıkarılacak genel sonuçlar şudur:
Yayla, göçebe ve yarı
göçebelerle, yerleşik köylülerin ekonomik faaliyet alanıdır. Bu ekonomik
faaliyetlerde hayvancılık önde gelmekle birlikte, tarımsal faaliyetlerde
yapılabilmektedir. Bunun yanında yaylalar, kasaba ve şehirlerde yaşayan
insanların da rekreasyon ve turizm gibi sosyal amaçlar için de kullandıkları ya
da yararlandıkları, çıkılan veya gidilen yerdir.
Yaylacılık Kültürü: büyük ölçüde hayvancılığa dayalı mevsimlik bir hareket olup, yaz mevsiminde insanların hayvanlarıyla birlikte yayla adı verilen geçici yerleşmelere göçmelerini, orada bir süre kalmalarını ve ekonomik faaliyetlerde bulunmalarını kapsamaktadır.
Yaylacılık
kavramı geniş anlamda göçebe çobanlar, yan göçebeler ve yerleşik köylülerin bir
faaliyetidir. Ancak dar anlamdaki “yaylacılık"
tümüyle yerleşik insan gruplarının, yani yaylacı köylülerin
gerçekleştirdikleri mevsimlik bir faaliyettir. Bu nedenle, yerleşikliklerin
yaylacılık faaliyetleri kırsal ekonomide tarımsal faaliyetleri destekleyen bir
görünüm içindedir. Yaylacılık, tarımın yanı sıra hayvancılık yapan insan
gruplarına, sürülerin daha iyi beslenebilmesi, daha iyi ürün vermesi ve daha
çok sayıda hayvan besleyebilme olanağını sağlar. Yaylacılıkta hayvanların
bakımı, yazın otlaklarda otlatma, kışın ise ahırlarda barındırma biçiminde
yapılır. Yaylacı köylülerin, köydeki evlerine karşılık yaylalarda da sabit
meskenleri olabilmektedir. Sonuç olarak yaylacılıkta, yerleşik bir hayat tarzı
söz konusudur. Tarımın yanı sıra yaylada hayvancılık, ekip biçme, bitki ve ağaç
yetiştirme, el sanatları ve diğer isler yapılabilmektedir.
Yaylalar
göçebeler, yarı göçebe ve yerleşik köylülerin ekonomik faaliyet alanı olmakla
birlikte bu üç grubun yaylacılık faaliyetleri farklı özelliklere
sahiptir. Bu farklılıkları şu şekilde özetlemek mümkündür.
•Göçebelikte
çok geniş alanlarda sürdürülen yaylacılık faaliyeti, yarı göçebelik ve
yaylacılıkta daha dar alanlarda gerçekleştirilmektedir.
•Yan
göçebelerin ve yaylacı köylülerin yaylaya göçlerinde, göç süresi ve göç yollan
göçebeliğe oranla daha kısadır.
•Göçebe
ve yarı göçebelerin yaylada kalış süreleri, yaylacı köylülerin yaylada kalış
sürelerinden daha fazladır.
•Göçebelerin
sık değişen, sabit ve belirli olmayan yaylalarına karşılık yan göçebelerin kimi
zaman belirli, kimi zaman belirsiz, yaylacı köylülerin ise, çoğunlukla köy
yakınlarında ve belirli yaylaları bulunmaktadır.
•Göçebelerin
tek mesken türü çadırdır. Yayla ve kışlakta çadırda barınılır. Yarı göçebelikte
köylerdeki konutlara karşılık, yaylada çadırlarda barınılmaktadır. Benzer durum
yaylacı köyler için de geçerlidir. Ancak yaylacı köylülerin, çoğunlukla
köylerdeki konutlarının yanı sıra yaylada konutları olabilmektedir.
•Göçebelikte
ve yarı göçebelikte, yaylada yerleşme süresi içinde sadece hayvancılıkla ilgili
faaliyetler söz konusu olduğu halde, yaylacı köy hayvancılığın yanı sıra
yaylada diğer tarımsal faaliyetleri de yapabilmektedirler.
Yaylacılık varoluşundan bu güne geçen süre içinde oluşturduğu yaşam
kültürü gelenekleriyle kendine özgü bir yaşam biçimi oluşturmuştur.
Yaylacıların yaylaya çıkmadan önce yaptığı hazırlıklar, yaylaya çıkacak
hayvanların hazırlanması ve yaylaların hazırlanması şeklinde 2 gruba ayrılır.
Günümüzde önem kazanan yaylalar ve dağlar Temiz Havası (bol oksijenli) ve serin
suları ile insan sağlığı açısından elverişli şartlara sahiptir. İklim özellikleri nedeniyle insanlar için önemli
yaşam alanlarıdır.
Yaylacılık faaliyetinin yapılacağı dönemde hayvanlarıyla devamlı ikamet
ettiği yerden, belli bir zaman diliminde hayvansal ve bitkisel üretim yapmak
amacıyla yayla yerine giden insanların buradaki faaliyetlerini rahat bir şekilde
yapabilmeleri ve tarihi bir derinliğe sahip olan yaylacılık faaliyetlerinin
canlılığını devam ettirebilmek için ulaşım imkânlarının iyi olması gerekir.
Çünkü yaylada sadece hayvan otlatılmayıp aynı zamanda hayvansal ürün üretimi ve
toprağa dayalı tarımsal faaliyetlerde yapılmaktadır. Bu faaliyetler ulaşım
problemi olmayan, yerleşim yerine rahatça gidilip gelinebilen yaylalarda daha
rahat ve kolayca yapılabilmektedir. Yayla yolları ihtiyaç maddelerinin, inşaat
malzemelerinin, insanların, hayvanların ve süt ürünlerinin nakli konusunda
vazgeçilmez bir ekonomi unsurudur. Yaylacılık faaliyetlerinin temelinde
ekonomik olduğu kadar iklim şartlarının uygunluğu ve törensel birliktelik,
dayanışma, geleneksellik ve rekreatif eylemlerde bulunmak yatmaktadır. Şüphesiz
yaylacılık faaliyetlerinde temiz, serin hava, kentlerin itici güçleri ve doğa
ile baş başa kalma etkili faktörlerdendir. Bundan dolayı yaylacılık
faaliyetlerinin gelenekselliğini bozmadan, modern teknoloji imkânlarının doğaya
ve yaşam mekânlarına zarar vermeden sürdürülmesi bu alanların gizemliliğinin
kalıcı olmasına yardımcı olacaktır.
Ekonomik şartlardan dolayı genelde Karadeniz ve özelde de Rize halkının
bölge dışına çıkışı yıllardır devam etmektedir. Bu nedenle zaman içinde yaylaya
çıkış gerekçelerin de de değişimler yaşanmıştır. Rize’de yaylacılık; temiz hava
alma, hayvansal ürünleri değerlendirme, hayvanlara yiyecek ot temin etme amaçlı
olarak geleneksel biçimde günümüzde de devam etmektedir. Ancak büyük şehirlere
iş, eğitim vb. çeşitli nedenler ile göç edilmesinden dolayı yaylacılık ve
hayvancılık nispeten azalmıştır. Artık yöre halkı ve bilhassa genç kuşak,
yaylaları özellikle ikincil konut düşüncesiyle yazlık olarak kullanmaktadır.
Doğu Karadeniz dağlarının denize
paralel olarak kısa mesafede yükselmesi bahardan itibaren karın yerden
kalkmasında bir yavaşlama ve kademelenme meydana getirmektedir. Yaylacılık
dönemi başladığında, sürüler köylerden ayrıldığında dağların yüksek kesimleri
henüz karla kaplı durumdadır, böyle olunca da bir hamlede köylerden yaylalara
ulaşmak söz konusu olamamaktadır. Bu urum insanları yaylacılık dönemi içinde
değişik yükseltilerde durmaya, konaklamaya ve belirli sürelerle beklemeye
zorlar. Bu zorlama yörede köylerden başka, mezra, aşağı ve yukarı yayla
adlarıyla anılan diğer yerleşmelerin doğmasına yol açmıştır. Aşağı ve yukarı
olarak isimlendirilen ve farklı yükseltide konumlanmış olan yaylaların
kuruluşunda kar örtüsünün bahar aylarında yerden farklı zamanlarda kalkması
etkindir. Yaylaların kademeli olmasının bir diğer sebebi ise taze ot ihtiyacını
yakın mesafelerden karşılama gayretidir.
Yaylaya çıkan köylerin büyük bir bölümü bin metrenin altında kalan
yükseltilerde ve çoğunlukla vadi yamaçlarında kurulmuşlardır Ancak bir kısmı
daha yükseklerdedir. Örneğin Verçenik (Üçdoruk) Dağının kuzeyinde yer alan
Ortaklar, Ortayayla, Sıraköy köyleri 2000 metreden yukarıda Hisarcık, Çat,
Yaylaköy (Elevit) gibi bazıları da 2000 metreye yakın yükseltilerde
kurulmuşlardır. Çalışma alanında 1000 metreden yukarıda yer alan köyleri
diğerlerinden ayıran en önemli özelliği bunların genellikle yaz aylarında
nüfuslanmasıdır. Bu yerleşmeler idari olarak köydürler, ancak konumları
sebebiyle çetin geçen kış şartları burada yaşayanların kış aylarında köylerini
terk etmelerini adeta zorunlu kılmıştır. Günümüzde bunlar sadece yaz aylarında
kullanılan “yazlık köy”, “yayla köyü” haline dönüşmüşlerdir. Hemen tümü
yaylacılık faaliyetlerinin bir parçası durumundadır. Bunlardan Hisarcık,
Meydan, Çat ve Yaylaköy (Elevit) yörede günümüzde hızla gelişmekte olan
turizmin de etkisiyle artık hayvancılık amaçlı yaylacılık aktivitelerinin
dışında sayfiye olarak da kulla[1]nılmaya başlanmıştır.
Yukarı
yaylalar tümüyle orman üst sınırının üzerinde 2000 metreden yükseklerde
kurulmuşlardır. Bunlar da diğerleri gibi ulaşımın kolay yapılabildiği
Pleistosen buzullaşmasından arta kalan vadi içlerinde konumlanmışlardır.
Yaylacılık yörenin en önemli geleneksel sosyo-ekonomik
etkinliklerindendir. Bununla yeryüzü şekilleri ve iklim koşulları arasında çok
sıkı bir bağlantı vardır. Çevrede yükseltinin kısa mesafede artması nedeniyle
karın yerden farklı zamanlarda kalkması yaylacılığı doğrudan etkilemektedir. Bu
nedenle, özellikle kuzeye bakan yamaçlarda, aynı köye ait birden fazla mezra ve
yayla, farklı yükselti basamaklarında konumlanmıştır. Çevredeki geleneksel
yaylacılık faaliyetlerine ek olarak son yıllarda, Doğu Karadeniz Bölümü'nde
turizmin gelişmeye başlamasıyla birlikte fonksiyon değişiklikleri de
gözlenmektedir. Yörede bir yandan “yayla turizmi” gelişirken diğer taraftan
sayfiye amaçlı yaylacılık da belirgin bir artış göstermektedir.
1.1.1 Yaylaya Çıkış Öncesi Hazırlıklar ve Yayla Yolunda Yapılanlar
… Yayla mevsiminin gelmesi
yaylaya çıkacak kişilerce coşkuyla karşılanan, sevinç ve mutluluk veren bir
unsurdur. Yaylaya çıkış hazırlıkları karların erimeye başlamasıyla birlikte
başlar. Yaylalar henüz karın altındayken köyün gençleri ve ileri gelenlerinden
bir grup zorlu bir yolculukla obalarına gider, genel durumu kontrol eder ve
gerekirse yıkılmış ya da zarar görmüş yerleri onarırlar. Bu yolculuk zorlu
olduğu kadar senenin yaylalara ilk çıkanı olma ünvanı verdiği için aynı zamanda
onur vericidir. ( Haberal, H. 2011,s.84)
Yayla çıkış zamanı hava şartlarına bağlı
olarak değişir. Genel de Mayıs ayı sonu ile Haziran başıdır. Yaylaya göç tarihi
yaylacıların ortak bir gün belirlemeleriyle başlar. Bu tarih, yağan kar miktarına
ve karın tahmini kalkış zamanına göre tespit edilir. Belirlenen tarihten önce
kimse yaylaya çıkmaz.
Doğu Karadeniz’deki
yaylalarda Türklere ait sürdürülen geleneklerden birini de, yaylaya çıkış
tarihinin belirlenmesi ve hep birlikte kışlaklardan ( Köylerden) yaylalara
çıkış oluşturur. Nitekim Türkler, Orta Asya’dan beri yaylaya aynı gün çıkıp,
aynı gün inerlerdi. Bundaki amaç, meralar ve otlakların adil bir şekilde
kullanımının sağlanmış olmasıdır. Yine yaylaya çıkmadan önce, büyüklerden
helallik alınır, eller öpülür ve dualar istenirdi. Bütün bu gelenekler Türk
göçebeliğinin özellikleriydi.
“Bazı köylerin "mezra" olarak adlandırılan geçiş
yerleri vardır. Mezraların rakımları yaylalara göre daha düşük olduğundan kar
erken kalkar. Nisan ayı sonunda, Mayıs ayları başında bu mezralara gidilir.
Orada 15-20 gün yaylaya çıkış tarihine kadar kalınır. Köyden gelenlerle
birlikte yaylaya çıkılır”( Haberal, H. 2011,s.84)
Hazırlıklar arasında,
mısır öğütülmesi, at ve katır varsa semer ve eyerlerin gözden geçirilmesi,
yiyecek, giyecek, hayvanların bağlanacağı, ip ve kazıklar sayıla bilir.
Sığırların alınlarına ya da boyunlarına nazar boncuğu veya muska takılırdı.
Hayvanı olmayanlar yüklerini sırtlarında taşırlar. Taşımayanlar kiracı
tutarlar. Yük taşınması gayet eğlenceli olur. Genellikle At ve katırlarla
yükler taşınırdı. Köyün gençleri
genellikle pazar günleri hep birlikte yüklerini alır sabah erkenden yayla
yoluna koyulurlar. Belli yerlerde mola verir, dinlenir, açlıklarını giderir,
horon oynarlardı.
Yaylaya çıkışlar genellikle iki gün sürerdi.
Birinci günün sonunda hanlarda konaklanırdı. (
Haberal, H. 2011,s.85)
Yaylacılık
yapanların, yaylası olmayan ve yaylacılık yapmayan ailelerin hayvanlarını da
alırlardı. Aralarında sözlü olarak anlaşma yapılırdı. Bu anlaşmada yaylacı yaz
boyu hayvanlarını bakar, hayvanlardan elde ettikleri ürünlerin ihtiyaçları
kadarını hayvan sahiplerine verirlerdi. Burada yaylacı hayvansal ürün olarak
gelir elde eder, hayvanlarını verenler ise köyde işlerini yaparken hayvanları
bakma sıkıntısında kurtulmuş olurlardı. Bu anlaşma Koyun ve keçide biraz farklı
olurdu. Yaylacı hem koyun ve keçinin sütünü alır hem de yünlerini kırkıp maddi
gelir elde ederlerdi. Fazla hayvan teslim edip Sağılmayan ve kısır olan hayvan
sahiplerine birazda hayvansal gıdalar verilirdi. ( Haberal, H 2013 ,s.142)
Kışın Köyde Yaşarken
Eğratluklar ederduk,
Değirmene giderduk,
Misir ekmeği yerduk
Kışın köyde yaşarken...
Eğratluklar ederduk,
Değirmene giderduk,
Misir ekmeği yerduk
Kışın köyde yaşarken...
Leğen ile kayarduk,
Mileleri sayarduk,
Kolotiye doyarduk
Kışın köyde yaşarken...
Mileleri sayarduk,
Kolotiye doyarduk
Kışın köyde yaşarken...
uzinayi yakarduk,
Pencereden bakarduk,
Hedikleri takarduk
Kışın köyde yaşarken...
Pencereden bakarduk,
Hedikleri takarduk
Kışın köyde yaşarken...
(Yöre Ağzı, Şivesi ve Aksanı İle Yazılmıştır)
Söz: Adem İmdat Kesici
1.2.2. Yaylalara Çıkış (Yaz başı Göçü)
Köylerde hayvancılığın
gereği olan yeterli miktarda otlak ve meranın olmaması, Hayvanların ekili
alanlara zarar vermesinin önlenmesi ve hayvancılık için yaylaların daha rahat
ve elverişli bir ortama sahip olmasından dolayı yaylalara göç edilmektedir.
Gelişen ulaşım olanakları sayesinde günümüzde daha çok motorlu taşıtlar
kullanılsa da, yayla göçleri ilk ve özgün halleriyle sabahın ilk saatlerinde
başlayıp köyün mezrasının olup olmaması ve yaylanın uzaklığına bağlı olarak
ertesi güne kadar sürebilen, yorucu fakat çok eğlenceli bir yolculuktur. Bu yolculuk son derece kendine özgü ve
törenseldir. Hayvanları aç olarak hızlıca uzun yolculuğa zorlamak kolay iş
değildi. Düzlük alanlarda, ormandan toplanılan kuru çam dalları ve
kütüklerinden tutuşturulan meydan ateşi sabaha kadar yakılırdı. Çünkü yabani
hayvanlar ateşten korkarlar. Böylece hayvanlar bu tehlikeyi de savuşturmuş
olurlardı. Geceleyin, yorgun kadınlar ve çocuklar battaniye, ya da “çul”
lerinin altında uyumaya çalışırlardı. Ama çocukların içinden “korku” hiç eksik
olmazdı. Gece yarısında yapılan “Nağartalar”, çocukları daima ürkütürdü.
Göçün zamanını belirleyen,
büyük ölçüde iklim özellikleri ve yaylaların yükseltisidir. İklim özellikleri,
dağlık alanın değişik kesimlerinde farklı olduğu için, yaylalara çıkış ve iniş
tarihlerinde farklılığın olması kaçınılmazdır. Bunun yanında, gerek yaylaya
çıkacak yerleşmelerin yükseltisi, gerekse çıkılacak yaylaların yükseltisinin de
bu farklılıkta payının olduğunu belirtmek gerekir. Yaylaya çıkış ve iniş
tarihleri, yayladan yararlanma süresini belirlemesi bakımından, mera hayvancılığı
için önemlidir Yayla göçü ile ilgili bir başka farklılık ise, göçün şekli ile
ilgilidir. Günümüzde pek çok yaylaya yol ulaştığı için, buralara yapılan göçte,
motorlu taşıtlardan yararlanılmaktadır. Ancak dağın bazı kesimlerinde ortalama
olarak 2500 metreden yüksekteki yaylalara yol yoktur. Dolayısıyla buralara
yapılan göçün şeklide farklı olmaktadır. ( Haberal, H 2013 ,s.142)
Havaların ısınması ile birlikte,
mayısın ilk günlerinde yaylaya göç için hazırlıklar yapılır. Kışlaklardaki ağıl
bozulur, çadırlar sökülür, kuzular koyuna katılır ve yaylalara göç başlar.
Yaylaya çıkış zamanı, genellikle
çıkılacak olan yaylanın yüksekliğine bağlı olarak değişmekle birlikte Kaçkar
Dağları’nda bulunan yaylalar için 15 Nisan tarihinden itibaren başlamaktadır.
Ancak son 25 yıldır özellikle sahil kesimlerinden gelen insanların yayla çıkış
zamanları bir başka ekonomik uğraşı olan çayın ilk sürgününün satılmasının
ardından başlamakta ve buna göre yaylaya çıkışlar 20-25 Mayısa kadar
uzayabilmektedir. Alçak yaylalarda 1-2 haftalık kalıştan sonra, daha yüksekteki
meraların yeteri ölçüde ot tutmalarının ardından yüksek yaylalara çıkılır.
Araba yolu olan yaylalarda göç eskisi gibi toplu halde çalgılı oyunlu değil,
kamyonetlerle yapılmaktadır ( Haberal, H 2013 ,s.143)
Son yıllarda hava şartları
ve Yaylacıların yaylalardan daha çok faydalanmaları için yaylalara erken göç
ediyorlar. Önce aşağı yaylalar veya mezralara daha sonra yukarı yaylalara
çıkılıyor..
1.2.3. Yaylada Yaşam
Yaylada
yaşam köy yaşamına göre çok daha rahat ve sakindir. Geleneksel yayla yaşamında
temel uğraş hayvanların otlatılması, elde edilen sütten tereyağı ve peynir gibi
ürünler yapılmasıdır.

Hayvansal ürünlerin ana madde olarak
kullanılmasıyla hazırlanan yemekler;
Carmi: Sütten yapılan bir tür peynirdir.
Çumur: Yağ ve yumuşak ekmekle yapılır.
Heh (Ğeğ) : Peynirle minci arası bir gıda maddesidir.
Kıkırdak: Koyun kuyruğundan yapılan bir gıda maddesidir.
Kurç (kurçi): Kaymağı alınmış sütten yapılır, tulum peynirine
benzer.
Muğlama: Tereyağı, Mısır unu ve Yayla Peynirinden yapılr.
Minci Muğlaması : Minci ve Tereyağla yapılır.
Kuymak: Kaymağı alınmış sütün tuz, su ve mısır unuyla
kaynatılmasından elde edilir.
Mezus: İşkembe, bağırsak, sirke ve sarımsakla yapılır.
Minci: Süt ve ayrandan üretilen bölgeye has bir tür
peynirdir.
Peksimetli Süt: Peksimetin sütle karıştırılmasıyla elde edilir.
Beyaz Peynir: Beyaz peynir ve koloti türleri vardır.
Portihala: Yeni doğuran ineğin sütünden yapılır.
Süt Doğraması: Süt-ekmek karışımı bir gıda maddesidir.
Süt Haşlaması: Süt, yağ ve undan yapılır.
Sığırlar ikindiden sonra yayımdan
toplanarak eve getirilir ve bağlanırdı. Sisli havalarda sığırların yerini
tespit etmede bir kolaylık sağlamak için boyunlarına orta büyüklükte çıngırak
takılır. Çıngırak takma âdeti aynı zamanda kurt gibi yabani hayvanları da ürkütmeye
yöneliktir (Haberal, H. 2011.s.146)
Otlar azalmaya başlayınca,
otlak alanların bir bölümü geçici bir süre hayvanların girmesine yasaklanırdı.
Yaylacıların ortak kararı ile alınan ve 20-30 gün süren bu yasaklama adetine
"Koru" denilirdi.
Korunun sona erdiği, bir gün önceden her eve duyurulur, ertesi sabah bütün
yaylacılar hayvanlarını, koru süresince biraz daha yeşeren bu otlağa
götürülürdü.
Buna da "Koru Bozmak" denirdi. Korunun bozulması yaylacılara endişe
ile karışık bir heyecan verirdi. Çünkü sığırların tek bir alanda toplanması,
hayvanların birbiriyle kapışması sebebiyle tehlike oluşturmaktaydı. (Haberal, H. 2011,s.89 )
Yaylada özellikle de orman
üstünde bulunan yaylalarda yakıt önemli bir sorun durumundadır. (…) ısınmak
için çevrede bulunan orman güllerinden ya da ormanlardan faydalanılmaktadır.
Yüksek yaylaların çoğunda ise “tezek” halen en geçerli yakıt olma özelliğini
korumaktadır. Sıraköy, Ortaköy, Ortaklar, Palovit, Tirovit, Hacıvanak, Çiçekli,
Çermeşk, Amlakit, Yukarı Kavron, Apivanak, Verçenik ve Başyayla gibi
yerleşimlerde tezek kullanılmaktadır. Ancak tezek temel yakacak kaynağı
durumunda değildir. . (Haberal, H. 2013 s.146)
Yaylada
hayvancılık yapanların yaylaya çıktıktan bir ay sonra yünlerinden çorap ve
yorgan yapmak için yünleri ‘kırlık’ (yün kesme makası) .Bu yünler günlerce
temizlenir ve yıkanır. Yaylalarda İki katlı, alt katı ahır olan üstünde 3
bölmeli odaları olan yayla evleri bulunur. Ahırın zemini ve duvarları
derelerden temin edilen taşların işlenmesiyle eski insanlar tarafından
yapılmıştır.
Ahırda Mesur, (hayvanların boynuna iplerin geçirilip
bağlanması ve önlerine yem, ot konulması için ahşaptan yapılan) ahırı
temizlemek için kürek, Çalı Süpürgesi (Orman gülü veya diğer ağaçlardan elde
edilen süpürgelik) Kazma, Kaşaği bulunur. Bu evin bir bölmeli odası mutfaktır.
Mutfağın oda ile birleşen tarafı ahşap diğer tarafları taştır. Mutfakta evin
baş tarafına doğru zemini toprak olan(yangın önlemi için) kara ateş ocağı vardı. Yanında pilita,
sacayak ve Goclar (Çam ağacından kesilmiş oturaklar)olurdu. Mutfak araç
gereçlerini koyduğu Terek, Biri ahşap, diğeri Taştan olan iki penceresi vardı.
Mutfakta ineklerden elde edilen sütü işlemek için el makinesi vardı. Evde sütü
peynir yapmak için yerel dilde “Ğalgin” (büyük kazan) , yanında Gugma (su kabı)
ve diğer ev eşyaları olurdu. Diğer bir bölmede yatmak için Seku (Yüksek
seviyede tahtadan yapılı yatak yeri) ve misafir yatağı vardı. Üçüncü odada ise
yine yatak yeri bizim kaldığımız ve yarısın da ise Un, kepek, tuz vb gıdalar
bulunurdu. Bu odada göçe kadar hayvanlardan elde edilen katıklar ( peynir, yağ,
minci) yerleştirilirdi. Yayladaki bu evlerin önünde taş duvarlarla çevrili bir
bostan (bahçe) bulunurdu. Yaylacı kadınlar yaylaya göç ettikten sonra buraya; patates, soğan, sarımsak, biber, Kara lâhana, Pazı, ekerdi. Evin
etrafında yabani hayvanlardan korunmak ve bu hayvanları korkutma için
‘Korkuluk’ dikilir.
Yayladaki
günlük yaşam; sabah saat beşte başlar. Önce evde kara ateş yakılır, su ısıtır
çayı demlenir ve ahıra inilir inekleri sağılır. Süt süzgeçten süzdürülür. Süt
süzdürüldükten sonra Süt makinesine dökülür. Makineden sütü çekerken kaymağı
bir kaba sütü bir kaba, diğer yandan ise sofra hazırlardı türlü katıklarla.
Hayvanlar mera ve otlaklara salınır yayla hayatında büyük baş hayvanlar saat
altıda sütleri sağılır saat 7 gibi otlak veya meralara bırakılır ardından sabah
kahvaltısı yapılır. Çoban için azık hazırlanır (çoban’ın öğle yemeği ) çabanlar
hayvanları belirli meralarda otlatmak için yola çıkar ve yüksek düzlüklerde diğer
çoban arkadaşlarla bir araya gelinir herkes evlerinden getirdikleri azık
torbasına buz gibi pınarın başında sofra kurulur ve yemek yenir. Bu düzlüklerde
çeşitli oyunlar oynanır; evcilik, misket, arabacılık, saklambaç oynanır,
değneklerin üstünde çimlerden kayarak yarış yapılırdı. Akşam saat altı da
hayvanlar toplanıp eve dönüş yolana geçilir. Eve gelince hayvanlar sağılır ve
ahıra bağlanır süt makinesinden kaymak elde edilir. Ardından yemek yenir komşular bir arada toplanıp
kara ateş’in başında sohbetler edilir ve çay içilir gece olunca yatılır.
Yaylada pelekide ekmek pişirilir altında kara ateş ‘peleki’ nin üstüne bir sac
konur onun üstünde kara ateşin közleri dökülür böylece ekmeğin hem altı hamda
ustu eşit şekilde pişmesi sağlanır. Yaylaya çıkıldığında yakacak olarak odun
temin edilir (Haberal, H.
2013 s.148)
Yayladaki
hayat kışlaktakinden (Köylerden) farklıdır. Ancak yinede günlük yaşam, büyük
ölçüde hayvanların bakımı, beslenmesi üzerine kuruludur. Yaylanın Kışlaktan
farkı ise, süt ürünlerinin üretimi, yapağı yün ve kıl üretimi, bu ürünlerle
birlikte hayvan satışlarının gerçekleştirilmesidir. Güne sabahın erken
saatlerinde başlanır. Kadınlar gün boyunca yemek ve ekmek pişirme, hayvanların
sağılması, yoğurt, peynir, tereyağı yapımı, çocukların bakımı, misafirlere
hizmet işleriyle uğraşırlar.
Genç erkekler hayvanların bakımı ve
otlatılması (…) su getirme gibi işlerle ilgilenmektedirler.
Yöredeki hayvancılık
faaliyetinde en fazla gelir getiren konulardan biriside beslenen hayvanların
satışıdır. Satışlar iki türlü olmaktadır. Birincisi, yaylada iken yapılan
satışlardır. Bu daha çok ihtiyaç halinde olmaktadır. İhtiyaç olmadığı takdirde,
hayvan satışı genelde eylül ayında, aracı veya tüccarlara yapılmaktadır.
Perakende satışlar ise nadirdir. (Haberal, H. 2013 s.148)
1.2.4. Yaylalardan İniş (Güz Göçü)
Yüksek yaylalarda yerel
halkın “göç kovan” ya da “vargit” adını verdikleri acı çiğdemlerin (Colchicum speciosum) açması ise geri
dönüş işareti sayılmaktadır. Artık havalar yeteri kadar soğumuştur ve tekrar
alçak yaylalara ya da köye dönüş zamanı gelmiştir. Ancak dönüş vaktini
belirleyen etmenlerin başında çocukların okul açılış tarihleri gelmektedir. Bu
yüzden yaylalarda son günlere kadar hep yaşlılar kalmaktadır. Yüksek
yaylalardan dönüş, Ekim ayı ortalarını bulmaktadır. Yayla halkı eskiden yayla
göçlerinin ve dönüşlerinin topluca yapılan, yıl boyu beklenen bir şölen
olduğunu, sığırların süslendiğini, insanların en güzel yayla giysilerini
giydiklerini anlatmaktadırlar. Ancak günümüzde benzeri özel törenlerin artık
olmadığı söylenmektedir. (Haberal, H. 2013 s.150)
Güz Koçu" diye
adlandırılan yayla dönüşü Eylül ayının son haftalarına rastlar. Bazı yaylacılar
ise ekim ortasına kadar yaylada kalır. Havanın durumuna göre otların sararması
ve havaların soğuması ile birlikte yaylacılar yayla yollarına düşer tekrar
mezra ve köylere dönmeye hazırlanırlar. Son yıllarda hava şartları ve
Yaylacıların yaylalardan daha çok faydalanmaları için Tamamen kar kapladığında
yaylaları terk ediyorlar.
Yayladan dönüş de çıkış
gibi basamaklar halinde konaklayarak olur. Yayladan dönüş dönemi havaların
iyice soğumaya başlamasıyla birlikte olur, önce aşağı yaylalara ardından da
mezralara yahut köylere dönülmektedir. Aşağı yaylalar ile mezralarda, yukarı
yaylada olunduğu dönem içinde yeniden boylanan otlarla, hayvanlar bir süre daha
beslenir. Özellikle aşağı kesimlerde yer alan mezralarda, evlerin önünde
yaylaya çıkılırken ekilmiş olan bitkilerin ürünleri toplanır. Yayla dönüşünde
buralarda halk yüzyıllardır süregelen şenlikleri yapmak için toplanır. Bu
dönemde tulum eşliğinde "horon oynanmakta" adeta yaylacılık döneminde
elde edilen ürünlerden duyulan mutluluk böyle dile getirilmektedir. Yüksek
kesimlerde yer alan yaylalardan geriye dönüş çoğunlukla Eylül ayının başlangıcındadır.
Öncelikle aşağı yaylalara inilir, eylül ayının ortalarına kadar aşağı
yaylalarda kalan halk, havaların artık bu yükseltide de iyice bozulması,
yağışların artması ve zaman zaman kar şeklinde buralara düşmesiyle birlikte,
daha aşağılara mezralara iner, mezralarda kalış zamanı kimi yerde ekim ayı
sonuna kadar uzamaktadır.
Eşyalar
toplanır yaz boyunca elde edilen hayvan ürünleri vasıtalara bindirilerek köye
gönderilir. Ardından yaylacılar hayvanlarını süsleyerek yayladan dönüş yoluna
geçilir. Bu yolculuk 2 ya
da 3 gün yollarda geçer. Geceleme hanlarda ya da karanlık bastırdığı yerde kamp
kurulur hayvanlar dişarda kazık çakmak sureti ile kazıklara bağlanır. Sabahın
ilk saatlerinde gün ağarmaya başlayınca dönüş yoluna devam edilir taki
mezralara veya köydeki evlere dönünceye kadar bu işlem tekrarlanır. Kimi sevinç
kimi hüzünle yaylacılar duygu dolu türküler eşliğinde yaylalardan dönüş yaparak
köye dönülür.
Yayla yollarımız ve yaylalarımız engebeli
araziler olduğundan eşyalar ve katıklar katırlarla götürülür, Katırı
olamayanlar ise para karşılığında yüklerini taşıtırlardı. Katırla yük
taşıyanlara katırcı denir. Katırı ve parası olmayanlar ise yüklerini
sırtlarında taşırlardı.
Dönüş göçüne güz göçü denilmektedir. Güz göçü
için yaylacılar 15- 20 gün hazırlıklar yaparlır. Yaylada yapılan katıkların
köylere getirilmesine katığa gitme denir.
Göçten birkaç gün önce yaylaya gelen
göççülerle yaylacılar akşamları horon düzlüğünde ateşler yakarak türküler
eşliğinde horonlar oynamaktadırlar. Göçlerde pelitler ve kedeler yapılır. Yolda
giderken yaylacılar arasında paylaşılırdı.
Kaçkarların Çobanı
Hikmet Haberal
mükemmel bilgiler.
YanıtlaSilTEŞEKKÜR EDERİM
Sil