DOĞU KARADENİZ'DE YAYLA VE YAYLACILIK KÜLTÜRÜ

YAYLA VE YAYLACILIK




“Türkçede yayla’’ denince, hayvanların otlatıldığı yüksek yerler ve dağlar akla gelir. Yaylalara Yaylak sözü de denilmektedir. Kışlak deyiminin bir karşılığıdır. Yani, “yazın oturulan yer” manasına gelir. Burada, eski Türkçedeki ya ve yay sözlerinin değişmelerini anlatacak değiliz. Bu sebepledir ki, eski Anadolu metinlerinde, yay evi, yazla evi, yaz evi gibi, aynı kökten gelen değişik deyişlere rastlanır. Eski Orhun yazıtlarında da yaylag, “yayla, yazın oturulan yer” manasına gelirdi. Yayladım, yaylayur, yaylayurmen gibi, “yaylaya çıkmak, yazlığa gitmek ve yazlamak” anlayışları ile ilgili eski fiil köklerine de rastlıyoruz.”

Yayla: Fiziki coğrafyaya göre “zengin otsu bitkilerle kaplı yüksek arazi parçası” olarak tanımlanan yaylalar, beşeri coğrafya açısından “sadece hayvancılık ve buna bağlı olarak da tarımsal etkinlikleri de içerisine alarak hayvancılıktan elde edilen ürünlere dayalı üretim tarzına bağlı geçici bir yerleşim yeri olmayıp, boş zamanların değerlendirilmesinden insan sağlına, panayırlar, şenlikler, gelenek, görenek, adet, inanma, törelere dayalı birçok uygulama pratikleri içeren çok yönlü ve çok amaçlı işlevleri olan bir mekândırboş zamanların değerlendirilmesinden insan sağlına, panayırlar, şenlikler, gelenek, görenek, adet, inanma, törelere dayalı birçok uygulama pratikleri içeren çok yönlü ve çok amaçlı işlevleri olan bir mekândır.

Yaylacılık: Büyük ölçüde hayvancılığa dayalı mevsimlik bir hareket olup, yaz mevsiminde insanların hayvanlarıyla birlikte yayla adı verilen geçici yerleşmelere göçmelerini, orada bir süre kalmalarını ve ekonomik faaliyetlerde bulunmalarını kapsamaktadır. Yaylacılık tümüyle yerleşik insan gruplarının, yani yaylacı köylülerin gerçekleştirdikleri mevsimlik bir faaliyettir.

Yayla Turizmi: Doğayla iç içe yaşamayı sevenler veya macera tutkunlarının genellikle günübirlik kullanım veya kısa süreli konaklama amacıyla yüksek rakımlı yerlerde yaptıkları turizm faaliyetidir (Haberal, H. 2011)

“Yaylalar, hukuki açıdan, devlete ait yerlerden iken, bir tahsis belgesine dayanarak veya öncesi bilinmeyen süreden beri, tahsisli olduğuna dair bir hakka tutunarak, bir veya birkaç köy ve kent halkının birlikte oturup kalktığı, çoğunlukla geçici olarak otundan, suyundan ve havasında yararlanılan yüksek yerlerdir” .

Yayla sözcüğünün kelime anlamı sözlükte şu şekilde yer almaktadır; 1. Akarsularla derin bir biçimde yarılmış, parçalanmış, üzerinde düzlüklerin belirgin olarak bulunduğu, deniz yüzeyinden yüksek yeryüzü parçası, plato. 2. Dağlık, yüksek bölgelerde, kışın hayat şartları güç olduğu için boş bırakılan, yazın havası iyi ve serin olan, hayvan otlatma veya dinlenme yeri.

Yayla kavramı ile ilgili olarak, bugüne değin başta coğrafya alanındaki yayınlar olmak üzere, çeşitli eserlerde tanımlar yapılmıştır. Bu tanımların, benzer yönleri bulunmakla birlikte, kapsam bakımından kısmen farklılıkların varlığı da bir gerçektir.

 “Yılın belirli bir süresi içinde hayvan atlatmak, ziraat yapmak ve geçimin sağlanmasında menfaat temin eden her türlü işte çalışmak, hatta dinlenmek için çıkılan veya gidilen, köyün hayat sahasının dışında kalan, çok defa köyün müşterek mülkü olan, köyden ayrı ve çok zaman pek uzak olmakla beraber sosyo-ekonomik bağlarla tamamen köye bağlı bir mahal veya köyün esas geçim sahasına ekli ikinci bir bölümü.”

Yayla kavramını geniş çerçevede ele almakta ve yaylanın ne olduğu konusunda şu bilgiyi vermektedir: “ Yayla, yerleşme coğrafyası terimi olarak çoğu kez geçici bir yerleşme yerini anlatır. Yaylalar yaz mevsiminde en sıcak aylarda çıkılan ve geçici olarak yerleşik hale getirilen mahallerdir. Yaylalar genellikle geçici bir yerleşme yeri olmaları yanında, insanların bir süre ekonomik faaliyette bulundukları mahallerdir. Yaylalar, göçebelerin, yarı göçebelerin, yaylacı ve yarı yaylacıların geçim alanları olmalarından başka, kasaba ve kent halkının da çeşitli yönlerden ilgilendikleri alanlardır.” Bu yaklaşım, yaylanın geçici bir yerleşim yeri olduğunu vurgulamakta, ancak ekonomik ve sosyal bakımdan daha geniş olarak düşünülmesi gereken bir yer olduğunu göstermektedir.

Yayla tanımları incelendiğinde, tanımlarda farklı yaklaşım görülmektedir.



 Fiziki cepheden Yayla, yükseklik, serin yer ve yaz mevsimi boyunca hayvanların otladığı zengin otsu bitkilerle kaplı yüksek arazi parçası elemanlara vurgu yapılmaktadır. Bu durumda fiziki coğrafya cephesinden yayla  “her şeyden önce, yazın çıkılıp yerleşilen yüksek ve serin yer, bir köy-altı yerleşme şekli, yaz mevsimi boyunca ahır hayvanlarını beslemek, nadir olarak ta tarımsal faaliyetlerde bulunmak için yararlanılan bir yaşama alanı ve geçici bir yerleşme yeri” olarak tanımlanabilir.

“Yaylalar genel olarak köy ve kasaba gibi topluluklara tahsis edilmiştir. Coğrafi açıdan dağ silsileleri üzerinde bulunan geniş alanlara yayla adı verilmekte olup şekil itibariyle yüksek dağların üzerinde bulunan, akarsuların açtığı vadilerle yer yer parçalanmış olan düzlüklerdir”

Yayla ile ilgili olarak yapılan bu geniş kapsamlı tanımlardan çıkarılacak genel sonuçlar şudur: 

Yayla, göçebe ve yarı göçebelerle, yerleşik köylülerin ekonomik faaliyet alanıdır. Bu ekonomik faaliyetlerde hayvancılık önde gelmekle birlikte, tarımsal faaliyetlerde yapılabilmektedir. Bunun yanında yaylalar, kasaba ve şehirlerde yaşayan insanların da rekreasyon ve turizm gibi sosyal amaçlar için de kullandıkları ya da yararlandıkları, çıkılan veya gidilen yerdir.


Yaylacılık Kültürü:  büyük ölçüde hayvancılığa dayalı mevsimlik bir hareket olup, yaz mevsiminde insanların hayvanlarıyla birlikte yayla adı verilen geçici yerleşmelere göçmelerini, orada bir süre kalmalarını ve ekonomik faaliyetlerde bulunmalarını kapsamaktadır.

Yaylacılık kavramı geniş anlamda göçebe çobanlar, yan göçebeler ve yerleşik köylülerin bir faaliyetidir. Ancak dar anlamdaki “yaylacılık" tümüyle yerleşik insan gruplarının, yani yaylacı köylülerin gerçekleştirdikleri mevsimlik bir faaliyettir. Bu nedenle, yerleşikliklerin yaylacılık faaliyetleri kırsal ekonomide tarımsal faaliyetleri destekleyen bir görünüm içindedir. Yaylacılık, tarımın yanı sıra hayvancılık yapan insan gruplarına, sürülerin daha iyi beslenebilmesi, daha iyi ürün vermesi ve daha çok sayıda hayvan besleyebilme olanağını sağlar. Yaylacılıkta hayvanların bakımı, yazın otlaklarda otlatma, kışın ise ahırlarda barındırma biçiminde yapılır. Yaylacı köylülerin, köydeki evlerine karşılık yaylalarda da sabit meskenleri olabilmektedir. Sonuç olarak yaylacılıkta, yerleşik bir hayat tarzı söz konusudur. Tarımın yanı sıra yaylada hayvancılık, ekip biçme, bitki ve ağaç yetiştirme, el sanatları ve diğer isler yapılabilmektedir.

Yaylalar göçebeler, yarı göçebe ve yerleşik köylülerin ekonomik faaliyet alanı olmakla birlikte bu üç grubun yaylacılık faaliyetleri farklı özelliklere sahiptir. Bu farklılıkları şu şekilde özetlemek mümkündür.

•Göçebelikte çok geniş alanlarda sürdürülen yaylacılık faaliyeti, yarı göçebelik ve yaylacılıkta daha dar alanlarda gerçekleştirilmektedir.

•Yan göçebelerin ve yaylacı köylülerin yaylaya göçlerinde, göç süresi ve göç yollan göçebeliğe oranla daha kısadır.

•Göçebe ve yarı göçebelerin yaylada kalış süreleri, yaylacı köylülerin yaylada kalış sürelerinden daha fazladır.

•Göçebelerin sık değişen, sabit ve belirli olmayan yaylalarına karşılık yan göçebelerin kimi zaman belirli, kimi zaman belirsiz, yaylacı köylülerin ise, çoğunlukla köy yakınlarında ve belirli yaylaları bulunmaktadır.

•Göçebelerin tek mesken türü çadırdır. Yayla ve kışlakta çadırda barınılır. Yarı göçebelikte köylerdeki konutlara karşılık, yaylada çadırlarda barınılmaktadır. Benzer durum yaylacı köyler için de geçerlidir. Ancak yaylacı köylülerin, çoğunlukla köylerdeki konutlarının yanı sıra yaylada konutları olabilmektedir.

•Göçebelikte ve yarı göçebelikte, yaylada yerleşme süresi içinde sadece hayvancılıkla ilgili faaliyetler söz konusu olduğu halde, yaylacı köy hayvancılığın yanı sıra yaylada diğer tarımsal faaliyetleri de yapabilmektedirler.

1 

1.1 

 



Yaylacılık varoluşundan bu güne geçen süre içinde oluşturduğu yaşam kültürü gelenekleriyle kendine özgü bir yaşam biçimi oluşturmuştur. Yaylacıların yaylaya çıkmadan önce yaptığı hazırlıklar, yaylaya çıkacak hayvanların hazırlanması ve yaylaların hazırlanması şeklinde 2 gruba ayrılır. Günümüzde önem kazanan yaylalar ve dağlar Temiz Havası (bol oksijenli) ve serin suları ile insan sağlığı açısından elverişli şartlara sahiptir. İklim özellikleri nedeniyle insanlar için önemli yaşam alanlarıdır.



Yaylacılık faaliyetinin yapılacağı dönemde hayvanlarıyla devamlı ikamet ettiği yerden, belli bir zaman diliminde hayvansal ve bitkisel üretim yapmak amacıyla yayla yerine giden insanların buradaki faaliyetlerini rahat bir şekilde yapabilmeleri ve tarihi bir derinliğe sahip olan yaylacılık faaliyetlerinin canlılığını devam ettirebilmek için ulaşım imkânlarının iyi olması gerekir. Çünkü yaylada sadece hayvan otlatılmayıp aynı zamanda hayvansal ürün üretimi ve toprağa dayalı tarımsal faaliyetlerde yapılmaktadır. Bu faaliyetler ulaşım problemi olmayan, yerleşim yerine rahatça gidilip gelinebilen yaylalarda daha rahat ve kolayca yapılabilmektedir. Yayla yolları ihtiyaç maddelerinin, inşaat malzemelerinin, insanların, hayvanların ve süt ürünlerinin nakli konusunda vazgeçilmez bir ekonomi unsurudur. Yaylacılık faaliyetlerinin temelinde ekonomik olduğu kadar iklim şartlarının uygunluğu ve törensel birliktelik, dayanışma, geleneksellik ve rekreatif eylemlerde bulunmak yatmaktadır. Şüphesiz yaylacılık faaliyetlerinde temiz, serin hava, kentlerin itici güçleri ve doğa ile baş başa kalma etkili faktörlerdendir. Bundan dolayı yaylacılık faaliyetlerinin gelenekselliğini bozmadan, modern teknoloji imkânlarının doğaya ve yaşam mekânlarına zarar vermeden sürdürülmesi bu alanların gizemliliğinin kalıcı olmasına yardımcı olacaktır.



Ekonomik şartlardan dolayı genelde Karadeniz ve özelde de Rize halkının bölge dışına çıkışı yıllardır devam etmektedir. Bu nedenle zaman içinde yaylaya çıkış gerekçelerin de de değişimler yaşanmıştır. Rize’de yaylacılık; temiz hava alma, hayvansal ürünleri değerlendirme, hayvanlara yiyecek ot temin etme amaçlı olarak geleneksel biçimde günümüzde de devam etmektedir. Ancak büyük şehirlere iş, eğitim vb. çeşitli nedenler ile göç edilmesinden dolayı yaylacılık ve hayvancılık nispeten azalmıştır. Artık yöre halkı ve bilhassa genç kuşak, yaylaları özellikle ikincil konut düşüncesiyle yazlık olarak kullanmaktadır.



Doğu Karadeniz dağlarının denize paralel olarak kısa mesafede yükselmesi bahardan itibaren karın yerden kalkmasında bir yavaşlama ve kademelenme meydana getirmektedir. Yaylacılık dönemi başladığında, sürüler köylerden ayrıldığında dağların yüksek kesimleri henüz karla kaplı durumdadır, böyle olunca da bir hamlede köylerden yaylalara ulaşmak söz konusu olamamaktadır. Bu urum insanları yaylacılık dönemi içinde değişik yükseltilerde durmaya, konaklamaya ve belirli sürelerle beklemeye zorlar. Bu zorlama yörede köylerden başka, mezra, aşağı ve yukarı yayla adlarıyla anılan diğer yerleşmelerin doğmasına yol açmıştır. Aşağı ve yukarı olarak isimlendirilen ve farklı yükseltide konumlanmış olan yaylaların kuruluşunda kar örtüsünün bahar aylarında yerden farklı zamanlarda kalkması etkindir. Yaylaların kademeli olmasının bir diğer sebebi ise taze ot ihtiyacını yakın mesafelerden karşılama gayretidir.

Yaylaya çıkan köylerin büyük bir bölümü bin metrenin altında kalan yükseltilerde ve çoğunlukla vadi yamaçlarında kurulmuşlardır Ancak bir kısmı daha yükseklerdedir. Örneğin Verçenik (Üçdoruk) Dağının kuzeyinde yer alan Ortaklar, Ortayayla, Sıraköy köyleri 2000 metreden yukarıda Hisarcık, Çat, Yaylaköy (Elevit) gibi bazıları da 2000 metreye yakın yükseltilerde kurulmuşlardır. Çalışma alanında 1000 metreden yukarıda yer alan köyleri diğerlerinden ayıran en önemli özelliği bunların genellikle yaz aylarında nüfuslanmasıdır. Bu yerleşmeler idari olarak köydürler, ancak konumları sebebiyle çetin geçen kış şartları burada yaşayanların kış aylarında köylerini terk etmelerini adeta zorunlu kılmıştır. Günümüzde bunlar sadece yaz aylarında kullanılan “yazlık köy”, “yayla köyü” haline dönüşmüşlerdir. Hemen tümü yaylacılık faaliyetlerinin bir parçası durumundadır. Bunlardan Hisarcık, Meydan, Çat ve Yaylaköy (Elevit) yörede günümüzde hızla gelişmekte olan turizmin de etkisiyle artık hayvancılık amaçlı yaylacılık aktivitelerinin dışında sayfiye olarak da kulla[1]nılmaya başlanmıştır.

Yukarı yaylalar tümüyle orman üst sınırının üzerinde 2000 metreden yükseklerde kurulmuşlardır. Bunlar da diğerleri gibi ulaşımın kolay yapılabildiği Pleistosen buzullaşmasından arta kalan vadi içlerinde konumlanmışlardır.

Yaylacılık yörenin en önemli geleneksel sosyo-ekonomik etkinliklerindendir. Bununla yeryüzü şekilleri ve iklim koşulları arasında çok sıkı bir bağlantı vardır. Çevrede yükseltinin kısa mesafede artması nedeniyle karın yerden farklı zamanlarda kalkması yaylacılığı doğrudan etkilemektedir. Bu nedenle, özellikle kuzeye bakan yamaçlarda, aynı köye ait birden fazla mezra ve yayla, farklı yükselti basamaklarında konumlanmıştır. Çevredeki geleneksel yaylacılık faaliyetlerine ek olarak son yıllarda, Doğu Karadeniz Bölümü'nde turizmin gelişmeye başlamasıyla birlikte fonksiyon değişiklikleri de gözlenmektedir. Yörede bir yandan “yayla turizmi” gelişirken diğer taraftan sayfiye amaçlı yaylacılık da belirgin bir artış göstermektedir.


1.1.1        Yaylaya Çıkış Öncesi Hazırlıklar ve Yayla Yolunda Yapılanlar


… Yayla mevsiminin gelmesi yaylaya çıkacak kişilerce coşkuyla karşılanan, sevinç ve mutluluk veren bir unsurdur. Yaylaya çıkış hazırlıkları karların erimeye başlamasıyla birlikte başlar. Yaylalar henüz karın altındayken köyün gençleri ve ileri gelenlerinden bir grup zorlu bir yolculukla obalarına gider, genel durumu kontrol eder ve gerekirse yıkılmış ya da zarar görmüş yerleri onarırlar. Bu yolculuk zorlu olduğu kadar senenin yaylalara ilk çıkanı olma ünvanı verdiği için aynı zamanda onur vericidir. ( Haberal, H. 2011,s.84)

 Yayla çıkış zamanı hava şartlarına bağlı olarak değişir. Genel de Mayıs ayı sonu ile Haziran başıdır. Yaylaya göç tarihi yaylacıların ortak bir gün belirlemeleriyle başlar. Bu tarih, yağan kar miktarına ve karın tahmini kalkış zamanına göre tespit edilir. Belirlenen tarihten önce kimse yaylaya çıkmaz.

Doğu Karadeniz’deki yaylalarda Türklere ait sürdürülen geleneklerden birini de, yaylaya çıkış tarihinin belirlenmesi ve hep birlikte kışlaklardan ( Köylerden) yaylalara çıkış oluşturur. Nitekim Türkler, Orta Asya’dan beri yaylaya aynı gün çıkıp, aynı gün inerlerdi. Bundaki amaç, meralar ve otlakların adil bir şekilde kullanımının sağlanmış olmasıdır. Yine yaylaya çıkmadan önce, büyüklerden helallik alınır, eller öpülür ve dualar istenirdi. Bütün bu gelenekler Türk göçebeliğinin özellikleriydi.

“Bazı köylerin "mezra" olarak adlandırılan geçiş yerleri vardır. Mezraların rakımları yaylalara göre daha düşük olduğundan kar erken kalkar. Nisan ayı sonunda, Mayıs ayları başında bu mezralara gidilir. Orada 15-20 gün yaylaya çıkış tarihine kadar kalınır. Köyden gelenlerle birlikte yaylaya çıkılır”( Haberal, H. 2011,s.84)

Hazırlıklar arasında, mısır öğütülmesi, at ve katır varsa semer ve eyerlerin gözden geçirilmesi, yiyecek, giyecek, hayvanların bağlanacağı, ip ve kazıklar sayıla bilir. Sığırların alınlarına ya da boyunlarına nazar boncuğu veya muska takılırdı. Hayvanı olmayanlar yüklerini sırtlarında taşırlar. Taşımayanlar kiracı tutarlar. Yük taşınması gayet eğlenceli olur. Genellikle At ve katırlarla yükler taşınırdı.  Köyün gençleri genellikle pazar günleri hep birlikte yüklerini alır sabah erkenden yayla yoluna koyulurlar. Belli yerlerde mola verir, dinlenir, açlıklarını giderir, horon oynarlardı.

 Yaylaya çıkışlar genellikle iki gün sürerdi. Birinci günün sonunda hanlarda konaklanırdı. ( Haberal, H. 2011,s.85)

Yaylacılık yapanların, yaylası olmayan ve yaylacılık yapmayan ailelerin hayvanlarını da alırlardı. Aralarında sözlü olarak anlaşma yapılırdı. Bu anlaşmada yaylacı yaz boyu hayvanlarını bakar, hayvanlardan elde ettikleri ürünlerin ihtiyaçları kadarını hayvan sahiplerine verirlerdi. Burada yaylacı hayvansal ürün olarak gelir elde eder, hayvanlarını verenler ise köyde işlerini yaparken hayvanları bakma sıkıntısında kurtulmuş olurlardı. Bu anlaşma Koyun ve keçide biraz farklı olurdu. Yaylacı hem koyun ve keçinin sütünü alır hem de yünlerini kırkıp maddi gelir elde ederlerdi. Fazla hayvan teslim edip Sağılmayan ve kısır olan hayvan sahiplerine birazda hayvansal gıdalar verilirdi. ( Haberal, H 2013 ,s.142)

Kışın Köyde Yaşarken                 

Eğratluklar ederduk,
Değirmene giderduk,
Misir ekmeği yerduk
Kışın köyde yaşarken...

Leğen ile kayarduk,
Mileleri sayarduk,
Kolotiye doyarduk
Kışın köyde yaşarken...

uzinayi yakarduk,
Pencereden bakarduk,
Hedikleri takarduk
Kışın köyde yaşarken...

(Yöre Ağzı, Şivesi ve Aksanı İle Yazılmıştır)

Söz: Adem İmdat Kesici

1.2.2. Yaylalara Çıkış (Yaz başı Göçü)


Köylerde hayvancılığın gereği olan yeterli miktarda otlak ve meranın olmaması, Hayvanların ekili alanlara zarar vermesinin önlenmesi ve hayvancılık için yaylaların daha rahat ve elverişli bir ortama sahip olmasından dolayı yaylalara göç edilmektedir. Gelişen ulaşım olanakları sayesinde günümüzde daha çok motorlu taşıtlar kullanılsa da, yayla göçleri ilk ve özgün halleriyle sabahın ilk saatlerinde başlayıp köyün mezrasının olup olmaması ve yaylanın uzaklığına bağlı olarak ertesi güne kadar sürebilen, yorucu fakat çok eğlenceli bir yolculuktur.  Bu yolculuk son derece kendine özgü ve törenseldir. Hayvanları aç olarak hızlıca uzun yolculuğa zorlamak kolay iş değildi. Düzlük alanlarda, ormandan toplanılan kuru çam dalları ve kütüklerinden tutuşturulan meydan ateşi sabaha kadar yakılırdı. Çünkü yabani hayvanlar ateşten korkarlar. Böylece hayvanlar bu tehlikeyi de savuşturmuş olurlardı. Geceleyin, yorgun kadınlar ve çocuklar battaniye, ya da “çul” lerinin altında uyumaya çalışırlardı. Ama çocukların içinden “korku” hiç eksik olmazdı. Gece yarısında yapılan “Nağartalar”, çocukları daima ürkütürdü.



Göçün zamanını belirleyen, büyük ölçüde iklim özellikleri ve yaylaların yükseltisidir. İklim özellikleri, dağlık alanın değişik kesimlerinde farklı olduğu için, yaylalara çıkış ve iniş tarihlerinde farklılığın olması kaçınılmazdır. Bunun yanında, gerek yaylaya çıkacak yerleşmelerin yükseltisi, gerekse çıkılacak yaylaların yükseltisinin de bu farklılıkta payının olduğunu belirtmek gerekir. Yaylaya çıkış ve iniş tarihleri, yayladan yararlanma süresini belirlemesi bakımından, mera hayvancılığı için önemlidir Yayla göçü ile ilgili bir başka farklılık ise, göçün şekli ile ilgilidir. Günümüzde pek çok yaylaya yol ulaştığı için, buralara yapılan göçte, motorlu taşıtlardan yararlanılmaktadır. Ancak dağın bazı kesimlerinde ortalama olarak 2500 metreden yüksekteki yaylalara yol yoktur. Dolayısıyla buralara yapılan göçün şeklide farklı olmaktadır. ( Haberal, H 2013 ,s.142)

Havaların ısınması ile birlikte, mayısın ilk günlerinde yaylaya göç için hazırlıklar yapılır. Kışlaklardaki ağıl bozulur, çadırlar sökülür, kuzular koyuna katılır ve yaylalara göç başlar.



Yaylaya çıkış zamanı, genellikle çıkılacak olan yaylanın yüksekliğine bağlı olarak değişmekle birlikte Kaçkar Dağları’nda bulunan yaylalar için 15 Nisan tarihinden itibaren başlamaktadır. Ancak son 25 yıldır özellikle sahil kesimlerinden gelen insanların yayla çıkış zamanları bir başka ekonomik uğraşı olan çayın ilk sürgününün satılmasının ardından başlamakta ve buna göre yaylaya çıkışlar 20-25 Mayısa kadar uzayabilmektedir. Alçak yaylalarda 1-2 haftalık kalıştan sonra, daha yüksekteki meraların yeteri ölçüde ot tutmalarının ardından yüksek yaylalara çıkılır. Araba yolu olan yaylalarda göç eskisi gibi toplu halde çalgılı oyunlu değil, kamyonetlerle yapılmaktadır ( Haberal, H 2013 ,s.143)

Son yıllarda hava şartları ve Yaylacıların yaylalardan daha çok faydalanmaları için yaylalara erken göç ediyorlar. Önce aşağı yaylalar veya mezralara daha sonra yukarı yaylalara çıkılıyor..





1.2.3. Yaylada Yaşam


Yaylada yaşam köy yaşamına göre çok daha rahat ve sakindir. Geleneksel yayla yaşamında temel uğraş hayvanların otlatılması, elde edilen sütten tereyağı ve peynir gibi ürünler yapılmasıdır.


Hayvansal ürünlerin ana madde olarak kullanılmasıyla hazırlanan yemekler;

Carmi: Sütten yapılan bir tür peynirdir.

Çumur: Yağ ve yumuşak ekmekle yapılır.

Heh (Ğeğ) : Peynirle minci arası bir gıda maddesidir.

Kıkırdak: Koyun kuyruğundan yapılan bir gıda maddesidir.

Kurç (kurçi): Kaymağı alınmış sütten yapılır, tulum peynirine benzer.

Muğlama: Tereyağı, Mısır unu ve Yayla Peynirinden yapılr.

Minci Muğlaması : Minci ve Tereyağla yapılır.

Kuymak: Kaymağı alınmış sütün tuz, su ve mısır unuyla kaynatılmasından elde edilir.

Mezus: İşkembe, bağırsak, sirke ve sarımsakla yapılır.

Minci: Süt ve ayrandan üretilen bölgeye has bir tür peynirdir.

Peksimetli Süt: Peksimetin sütle karıştırılmasıyla elde edilir.

Beyaz Peynir: Beyaz peynir ve koloti türleri vardır.

Portihala: Yeni doğuran ineğin sütünden yapılır.

Süt Doğraması: Süt-ekmek karışımı bir gıda maddesidir.

Süt Haşlaması: Süt, yağ ve undan yapılır.



Yayla hayatı Haziran ayının başından Eylül ayının ilk haftasına kadar sürüp giden üç aylık bir dönemi kapsar. Havalara göre bu süre azalıp, kısalabilir.  Yaylada günlük hayat çok erken başlar. Sabah erkenden kalkılıp, sığırlar sağılır. Sütün kaymağı alınıp kaymak kabında, kaymağı alınmış süt ise peynir kazanında biriktirilir. Güneş doğarken hayvanlar çözülür ve yayıma bırakılır. Hayvanlar yayıma (otlak alanı) götürüldükten sonra ahırın gübresi temizlenir. Gübrenin temizlenmesinde ağzı geniş bir kazma ile, "süpürgelik" denilen dalları sert ve esnek yapıda olan bir cins çalıdan yapılmış ahır süpürgeleri kullanılır. Ahırın ortasında toplanan gübre, evin önünde uygun bir yerde biriktirildiği gibi sepetlerle çayırlıklara götürülüp serpilir. Bazen de günlük gübre ahırın iç duvar yüzeyine ya da taşların üzerine yapıştırılarak kurutulmaya bırakılır. Bir müddet sonra kuruyan gübreler "tezek" haline gelir. Bunlar odunu yanında ek yakacak olarak kullanılır (Haberal, H. 2013,s.145)

Sığırlar ikindiden sonra yayımdan toplanarak eve getirilir ve bağlanırdı. Sisli havalarda sığırların yerini tespit etmede bir kolaylık sağlamak için boyunlarına orta büyüklükte çıngırak takılır. Çıngırak takma âdeti aynı zamanda kurt gibi yabani hayvanları da ürkütmeye yöneliktir (Haberal, H. 2011.s.146)

Yayık
Yayık

Otlar azalmaya başlayınca, otlak alanların bir bölümü geçici bir süre hayvanların girmesine yasaklanırdı. Yaylacıların ortak kararı ile alınan ve 20-30 gün süren bu yasaklama adetine "Koru" denilirdi. Korunun sona erdiği, bir gün önceden her eve duyurulur, ertesi sabah bütün yaylacılar hayvanlarını, koru süresince biraz daha yeşeren bu otlağa götürülürdü.

Buna da "Koru Bozmak" denirdi. Korunun bozulması yaylacılara endişe ile karışık bir heyecan verirdi. Çünkü sığırların tek bir alanda toplanması, hayvanların birbiriyle kapışması sebebiyle tehlike oluşturmaktaydı. (Haberal, H. 2011,s.89 )



Yaylada özellikle de orman üstünde bulunan yaylalarda yakıt önemli bir sorun durumundadır. (…) ısınmak için çevrede bulunan orman güllerinden ya da ormanlardan faydalanılmaktadır. Yüksek yaylaların çoğunda ise “tezek” halen en geçerli yakıt olma özelliğini korumaktadır. Sıraköy, Ortaköy, Ortaklar, Palovit, Tirovit, Hacıvanak, Çiçekli, Çermeşk, Amlakit, Yukarı Kavron, Apivanak, Verçenik ve Başyayla gibi yerleşimlerde tezek kullanılmaktadır. Ancak tezek temel yakacak kaynağı durumunda değildir. . (Haberal, H. 2013 s.146)

Yaylada hayvancılık yapanların yaylaya çıktıktan bir ay sonra yünlerinden çorap ve yorgan yapmak için yünleri ‘kırlık’ (yün kesme makası) .Bu yünler günlerce temizlenir ve yıkanır. Yaylalarda İki katlı, alt katı ahır olan üstünde 3 bölmeli odaları olan yayla evleri bulunur. Ahırın zemini ve duvarları derelerden temin edilen taşların işlenmesiyle eski insanlar tarafından yapılmıştır.

Ahırda Mesur, (hayvanların boynuna iplerin geçirilip bağlanması ve önlerine yem, ot konulması için ahşaptan yapılan) ahırı temizlemek için kürek, Çalı Süpürgesi (Orman gülü veya diğer ağaçlardan elde edilen süpürgelik) Kazma, Kaşaği bulunur. Bu evin bir bölmeli odası mutfaktır. Mutfağın oda ile birleşen tarafı ahşap diğer tarafları taştır. Mutfakta evin baş tarafına doğru zemini toprak olan(yangın önlemi için)  kara ateş ocağı vardı. Yanında pilita, sacayak ve Goclar (Çam ağacından kesilmiş oturaklar)olurdu. Mutfak araç gereçlerini koyduğu Terek, Biri ahşap, diğeri Taştan olan iki penceresi vardı. Mutfakta ineklerden elde edilen sütü işlemek için el makinesi vardı. Evde sütü peynir yapmak için yerel dilde “Ğalgin” (büyük kazan) , yanında Gugma (su kabı) ve diğer ev eşyaları olurdu. Diğer bir bölmede yatmak için Seku (Yüksek seviyede tahtadan yapılı yatak yeri) ve misafir yatağı vardı. Üçüncü odada ise yine yatak yeri bizim kaldığımız ve yarısın da ise Un, kepek, tuz vb gıdalar bulunurdu. Bu odada göçe kadar hayvanlardan elde edilen katıklar ( peynir, yağ, minci) yerleştirilirdi. Yayladaki bu evlerin önünde taş duvarlarla çevrili bir bostan (bahçe) bulunurdu. Yaylacı kadınlar yaylaya göç  ettikten sonra buraya;  patates, soğan, sarımsak, biber, Kara lâhana, Pazı, ekerdi. Evin etrafında yabani hayvanlardan korunmak ve bu hayvanları korkutma için ‘Korkuluk’ dikilir.

Yayladaki günlük yaşam; sabah saat beşte başlar. Önce evde kara ateş yakılır, su ısıtır çayı demlenir ve ahıra inilir inekleri sağılır. Süt süzgeçten süzdürülür. Süt süzdürüldükten sonra Süt makinesine dökülür. Makineden sütü çekerken kaymağı bir kaba sütü bir kaba, diğer yandan ise sofra hazırlardı türlü katıklarla. Hayvanlar mera ve otlaklara salınır yayla hayatında büyük baş hayvanlar saat altıda sütleri sağılır saat 7 gibi otlak veya meralara bırakılır ardından sabah kahvaltısı yapılır. Çoban için azık hazırlanır (çoban’ın öğle yemeği ) çabanlar hayvanları belirli meralarda otlatmak için yola çıkar ve yüksek düzlüklerde diğer çoban arkadaşlarla bir araya gelinir herkes evlerinden getirdikleri azık torbasına buz gibi pınarın başında sofra kurulur ve yemek yenir. Bu düzlüklerde çeşitli oyunlar oynanır; evcilik, misket, arabacılık, saklambaç oynanır, değneklerin üstünde çimlerden kayarak yarış yapılırdı. Akşam saat altı da hayvanlar toplanıp eve dönüş yolana geçilir. Eve gelince hayvanlar sağılır ve ahıra bağlanır süt makinesinden kaymak elde edilir.  Ardından yemek yenir komşular bir arada toplanıp kara ateş’in başında sohbetler edilir ve çay içilir gece olunca yatılır. Yaylada pelekide ekmek pişirilir altında kara ateş ‘peleki’ nin üstüne bir sac konur onun üstünde kara ateşin közleri dökülür böylece ekmeğin hem altı hamda ustu eşit şekilde pişmesi sağlanır. Yaylaya çıkıldığında yakacak olarak odun temin edilir (Haberal, H. 2013 s.148)

Yayladaki hayat kışlaktakinden (Köylerden) farklıdır. Ancak yinede günlük yaşam, büyük ölçüde hayvanların bakımı, beslenmesi üzerine kuruludur. Yaylanın Kışlaktan farkı ise, süt ürünlerinin üretimi, yapağı yün ve kıl üretimi, bu ürünlerle birlikte hayvan satışlarının gerçekleştirilmesidir. Güne sabahın erken saatlerinde başlanır. Kadınlar gün boyunca yemek ve ekmek pişirme, hayvanların sağılması, yoğurt, peynir, tereyağı yapımı, çocukların bakımı, misafirlere hizmet işleriyle uğraşırlar.

  Genç erkekler hayvanların bakımı ve otlatılması (…) su getirme gibi işlerle ilgilenmektedirler.

Yöredeki hayvancılık faaliyetinde en fazla gelir getiren konulardan biriside beslenen hayvanların satışıdır. Satışlar iki türlü olmaktadır. Birincisi, yaylada iken yapılan satışlardır. Bu daha çok ihtiyaç halinde olmaktadır. İhtiyaç olmadığı takdirde, hayvan satışı genelde eylül ayında, aracı veya tüccarlara yapılmaktadır. Perakende satışlar ise nadirdir. (Haberal, H. 2013 s.148)

1.2.4.      Yaylalardan  İniş (Güz Göçü)


Yüksek yaylalarda yerel halkın “göç kovan” ya da “vargit” adını verdikleri acı çiğdemlerin (Colchicum speciosum) açması ise geri dönüş işareti sayılmaktadır. Artık havalar yeteri kadar soğumuştur ve tekrar alçak yaylalara ya da köye dönüş zamanı gelmiştir. Ancak dönüş vaktini belirleyen etmenlerin başında çocukların okul açılış tarihleri gelmektedir. Bu yüzden yaylalarda son günlere kadar hep yaşlılar kalmaktadır. Yüksek yaylalardan dönüş, Ekim ayı ortalarını bulmaktadır. Yayla halkı eskiden yayla göçlerinin ve dönüşlerinin topluca yapılan, yıl boyu beklenen bir şölen olduğunu, sığırların süslendiğini, insanların en güzel yayla giysilerini giydiklerini anlatmaktadırlar. Ancak günümüzde benzeri özel törenlerin artık olmadığı söylenmektedir. (Haberal, H. 2013 s.150) 

Güz Koçu" diye adlandırılan yayla dönüşü Eylül ayının son haftalarına rastlar. Bazı yaylacılar ise ekim ortasına kadar yaylada kalır. Havanın durumuna göre otların sararması ve havaların soğuması ile birlikte yaylacılar yayla yollarına düşer tekrar mezra ve köylere dönmeye hazırlanırlar. Son yıllarda hava şartları ve Yaylacıların yaylalardan daha çok faydalanmaları için Tamamen kar kapladığında yaylaları terk ediyorlar.

Yayladan dönüş de çıkış gibi basamaklar halinde konaklayarak olur. Yayladan dönüş dönemi havaların iyice soğumaya başlamasıyla birlikte olur, önce aşağı yaylalara ardından da mezralara yahut köylere dönülmektedir. Aşağı yaylalar ile mezralarda, yukarı yaylada olunduğu dönem içinde yeniden boylanan otlarla, hayvanlar bir süre daha beslenir. Özellikle aşağı kesimlerde yer alan mezralarda, evlerin önünde yaylaya çıkılırken ekilmiş olan bitkilerin ürünleri toplanır. Yayla dönüşünde buralarda halk yüzyıllardır süregelen şenlikleri yapmak için toplanır. Bu dönemde tulum eşliğinde "horon oynanmakta" adeta yaylacılık döneminde elde edilen ürünlerden duyulan mutluluk böyle dile getirilmektedir. Yüksek kesimlerde yer alan yaylalardan geriye dönüş çoğunlukla Eylül ayının başlangıcındadır. Öncelikle aşağı yaylalara inilir, eylül ayının ortalarına kadar aşağı yaylalarda kalan halk, havaların artık bu yükseltide de iyice bozulması, yağışların artması ve zaman zaman kar şeklinde buralara düşmesiyle birlikte, daha aşağılara mezralara iner, mezralarda kalış zamanı kimi yerde ekim ayı sonuna kadar uzamaktadır.

Eşyalar toplanır yaz boyunca elde edilen hayvan ürünleri vasıtalara bindirilerek köye gönderilir. Ardından yaylacılar hayvanlarını süsleyerek yayladan dönüş yoluna geçilir. Bu yolculuk 2 ya da 3 gün yollarda geçer. Geceleme hanlarda ya da karanlık bastırdığı yerde kamp kurulur hayvanlar dişarda kazık çakmak sureti ile kazıklara bağlanır. Sabahın ilk saatlerinde gün ağarmaya başlayınca dönüş yoluna devam edilir taki mezralara veya köydeki evlere dönünceye kadar bu işlem tekrarlanır. Kimi sevinç kimi hüzünle yaylacılar duygu dolu türküler eşliğinde yaylalardan dönüş yaparak köye dönülür.

Yayla yollarımız ve yaylalarımız engebeli araziler olduğundan eşyalar ve katıklar katırlarla götürülür, Katırı olamayanlar ise para karşılığında yüklerini taşıtırlardı. Katırla yük taşıyanlara katırcı denir. Katırı ve parası olmayanlar ise yüklerini sırtlarında taşırlardı.

Dönüş göçüne güz göçü denilmektedir. Güz göçü için yaylacılar 15- 20 gün hazırlıklar yaparlır. Yaylada yapılan katıkların köylere getirilmesine katığa gitme denir.

Göçten birkaç gün önce yaylaya gelen göççülerle yaylacılar akşamları horon düzlüğünde ateşler yakarak türküler eşliğinde horonlar oynamaktadırlar. Göçlerde pelitler ve kedeler yapılır. Yolda giderken yaylacılar arasında paylaşılırdı.


Kaçkarların Çobanı
Hikmet Haberal

Yorumlar

Yorum Gönder